Üretim
Bugün ülkemizdeki gıda üretim sistemleri yeterli midir?
Konya kadar toprağı olan Hollanda, yıllık 120 milyar doların üzerinde tarım ürünü ihraç ederken biz çoğu zaman kendi kendimize yetmekte zorlanıyoruz ve dışarıdan gıda ithal etmek zorunda kalıyoruz.
Yapmamız gereken şey tarım ve gıda üretim sistemini kökten değiştirmektir. Bugün, gelişen teknoloji bize öyle imkânlar sunuyor ki artık klasik tarımı bırakmanın zamanı geldi. Hatta tarım haricinde klasik besicilik ve gıda üretim sistemlerini bırakmamız da gerekiyor çünkü gelecekte daha kolay, daha bol, daha kaliteli üretim yapacağız.
Eğer biraz sonra anlatacağımız gıda üretim sistemlerini, dünyada bir ilk olarak kapsamlı bir şekilde uygularsak Türkiye’nin dünya gıda patronu olması ve bu işten yüz milyarlarca dolar kazanması işten bile değildir. Bunun yanında ülkemiz gıda bolluğu içerisinde kalacak ve milletimiz çok düşük fiyatlara gıda temin edebilecektir. Milletimizin uzun zamandır sıkıntısını çektiği “hayat pahalılığı” bu sistemlerle son bulabilir.
Devlet olarak Türk milletinin şu anki ve gelecekteki gıda ihtiyacını hesaplayarak işe başlayalım.
Örneğin ülkemizin yıllık 25 milyon ton buğday ihtiyacı var diyelim. Bu rakam önümüzdeki 20 yılda 35 milyon tona çıkacak.
Bizler, ihtiyacımız olan buğdayları tarlalarda üretiyoruz ancak bu ürünlerin yetişmesi için gerekli diğer masraflarımız o kadar çok ki buğday maliyetlerimiz aşırı yükseliyor. Bu sebeple yurt dışından buğday ithal etmek zorunda kalıyoruz.
Bu sistemi değiştirmenin iki yolu var: Birincisi, daha önce bahsettiğimiz füzyon reaktörü gibi sistemleri geliştirip enerji ihtiyacımızı tamamen ortadan kaldırmak ve bu adımdan sonra özellikle tarla işlemek için kullanılan araçları %100 elektrikli hâle getirmek.
Bugün yakıt masrafı ortadan kalktığı zaman (ya da minimum seviyeye indiği zaman) buğday üretim masrafları da otomatik olarak düşecektir. Elbette bu elektrikli tarım araçlarını da tamamen yerli olarak insansız fabrikalarımızda üretmeliyiz. Aksi hâlde maliyetler daha da artacaktır.
Elektrikli tarım araçlarını geliştirdikten sonra tarım robotlarını da üretip çok uygun fiyatlara çiftçilerimize ulaştırmalıyız. Bugün tarım robotları, insanlardan daha iyi bir şekilde bitki ekimi, bitki kontrolü, toprak ve fide analizi yapıp ortaya çıkan ürünleri daha hızlı ve verimli bir şekilde toplayabilmektedir.
Evet, biraz araştırma yaparsanız, bir ağacın meyvelerini sensörler vasıtasıyla tespit edip en kibar ve hızlı şekilde toplayan yapay zekâlı robotları görebilirsiniz. Böyle bir sistem, çiftçilerimiz için daha az maliyet ve daha az emekle, daha bol ürün kazancı sağlayacaktır.
Bu ürünler piyasaya uygun fiyatlardan satılacağı için milletimiz de daha ucuz fiyata, daha bol ve kaliteli ürünlere ulaşabilecektir.
Üretim fazlası ürünleri de yurt dışına satarak kazanç sağlayabiliriz. Ancak hâlen ülkemizde yetişmeyen bitkileri ve ürünleri yurt dışından almak zorunda kalacağız.
İkincisi ise biraz önce bahsettiğimiz sisteme alternatiftir. Bu yol, çok daha üstün bir teknoloji kullanarak devletin bütün tarım ve gıda ürünlerini kendisi üretmesidir. Kullanmamız gereken teknoloji, güneşsiz tarım teknolojisidir. Özet olarak Güneş’in Dünya’ya gönderdiği ışık dalga boyunun aynısını yapay lambalarla bitkiye vermek, böylece kapalı ve dar ortamlarda bitki yetiştirmektir. Bugün bir tarlada örneğin bin kök bitki yetişiyorsa raf sistemi ile üst üste dizerek aynı alanda 40-50 bin kök bitki yetişebilir. Bu sistem, güneşe ihtiyaç duymayacağı için hem alandan tasarruf eder hem de gün içinde daha fazla ışık alarak ortalama iki kat daha hızlı büyüme sağlar.
Bu sistemle buğdaydan domatese, çilekten marula, kahveden kakaoya kadar istenilen her türlü bitki yetiştirilebilir. Bu sistem şu an dünyanın birkaç noktasında denenmektedir ancak en büyük maliyeti enerji maliyeti olduğu için henüz kitlesel üretime geçecek kadar kârlı değildir. Bizler, enerji problemini çözdükten sonra bu sistemi doğrudan inşa edebiliriz ve ülkemizin ihtiyaç duyduğu her türlü tarım ürününü, devasa robotik güneşsiz tarım fabrikalarında üretebiliriz. Böylece tarım alanlarının büyük çoğunluğunu doğaya geri kazandırabilir, aynı zamanda çok yüksek hızda ve miktarda ürün elde edebiliriz. Mevsim şartlarından tamamen bağımsız olarak hiç kimseye muhtaç olmadan bütün ülkeye yetecek kadar ürün elde ederiz.
Tropik meyvelerden endüstriyel alanlarda kullanılan ağaçlara kadar birçok ürün yeraltı ve yer üstüne kurulacak bu fabrikalarda üretilebilecektir. Ancak bu sistemi kurmak, hele ki bu sistemi insansız sistemlerle kurmak “köylü ve çiftçi” mesleğini tamamen ortadan kaldıracaktır. Bu yüzden bu sistem, uzun vadede yavaş yavaş kurulmalıdır. Öncelikle ilk yol denenmeli, sonra ikinci yola zaman içinde geçilmelidir.
Ülkenin dört bir yanında kurulacak devasa tesislerin korunmasına da büyük özen göstermek gerekir çünkü buralar ülkenin mutlak gıda kaynakları olacaktır.
Her türlü sebze, meyve ve tahılı, güneşsiz tarımla dev fabrikalarda yetiştirmek, elbette ki gıda problemimizin tamamını çözmeyecektir. İnsanlar hayvansal gıdalara, özellikle de ete ihtiyaç duyarlar.
Bugün Türkiye’de yurt dışından ithal edilen birçok besi hayvanı türü vardır. Ancak yurt dışından ithal etmemize rağmen besicilik yapmak maliyetli ve pahalı bir iştir. Bu yüzden ülkemizde et fiyatları hep pahalıdır. Bu pahalılığı bitirmenin ve halkımıza hem kaliteli hem de uygun fiyatta et sağlamanın bir yolu yok mu? Tabii ki var. Bu kitapta yüzlerce farklı yeni teknolojiden bahsettik ancak galiba hiçbiri şimdi anlatacağımız teknolojik yöntem kadar insanları tedirgin etmeyecektir. Ancak ön yargılarınızı bir kenara bırakıp mantıklı olarak meseleye yaklaşırsanız, yöntemin mantıklı olduğunu anlayacaksınız.
Size bir soru soralım. Örneğin, 100 kilogram doğan bir inek, büyüyüp 3 ton olduğu zaman bu aradaki kilo farkı nereden gelmektedir?
Hayvan kesildiği zaman doğduğu kilonun katbekatı et elde edilmektedir. Bu et nereden geldi?
Hayvanın bedeni bunu kendi kendine üretti değil mi? Hücreler çoğaldı ve hayvanın bedenine giren besinler, bu hücreler tarafından çoğalmak için kullanıldı. Peki ya, bu sürecin aynısının hatta çok daha hızlı ve verimlisinin hiçbir hayvanın canını yakmadan laboratuvarda tekrar edebileceğimizi söyleseydik?
Kulağa bilim kurgu gibi geliyor ancak hayır. Bilim insanları gerçekten de laboratuvar ortamında et hücrelerini besleyip çoğaltmayı ve büyük miktarlarda et üretmeyi başardılar. Esasında sürecin doğal süreçten hiçbir farkı yok. Hayvanın bedeninde et hücreleri nasıl çoğalıyorsa özel bazı ortamlarda da aynı şekilde çoğalıyor. Üstelik etin kalitesinden ve doğallığından hiçbir şey eksilmiyor.
Böyle bir imkânımız varken neden hayvanları öldürmeye devam edelim ki?
Neden devasa bakım maliyetleriyle milyonlarca hayvanı köle olarak kullanıp, onlara hapis hayatı yaşatıp en sonunda da onların canına kıyıyoruz?
Hayvan hakları savunucuları, bu satırları büyük memnuniyetle karşılasa da normal insanların büyük bir çoğunluğu hayvanları eti için öldürmenin hayatın normal bir döngüsü olduğuna inanmaktadır, haklılar da. Yüz binlerce yıldır biz hayvanların etiyle besleniyoruz. Bu çok doğal. Gelecekte de et ile beslenmeye devam edeceğiz. Ancak bir düşünün. Bugün et yiyemeyen milyonlarca insanımız var. Yiyebilenler de bunu ancak çok pahalıya elde edebiliyor. Elimizde et hücrelerinin doğal yapısını hiç bozmadan ve hayvanlara da zarar vermeden et üretmenin son derece sağlıklı bir yolu varken neden bunu kullanmayalım ki?
Şunu da unutmayın ki bugün bu dünyada bütün insanlara yetecek kadar et yok. Bizim ülkemizde de öyle. Bu yüzden et üreticilerinin büyük çoğunluğu hayvanların daha çok et vermesi için onları doğal olmayan besinlerle besliyor ve sağlıksız et üretiyorlar.
Endüstriyel boyutlardaki bir tavuk çiftliğine girip bakın. Bu hayvanlar %100 doğal olarak mı besleniyorlar? Ya da dedenize veya ninenize bir sorun. Eski doğal tavuklar kaç saatte pişerdi; şimdikiler kaç saatte pişiyor? Bu neden böyle? Sebebi gayet açık.
Hayvanların hem genleri ile oynanıyor hem de hayvanlar sentetik yemlerle besleniyorlar.
Peki, her şeyi doğal hâle getirsek? Maalesef... Şu anki “aşırı üretim” mantığına dayanan endüstriyel üretim şekli bile bize yetmezken bütün dünyaya “doğal” et yedirmek mümkün değildir.
Biz gelecek için biraz önce bahsettiğimiz teknoloji sayesinde şu anki sentetik yemlerle ve ilaçlarla beslenen hayvanların etinden çok daha doğal ve çok daha sağlıklı etler vaat ediyoruz.
Daha sağlıklı, daha kaliteli ve daha bol gıda üretmenin yolu, kaçınılmaz olarak teknolojiden geçmektedir ve biz bunu en iyi şekilde kullanacağız.