Diğer bütün bakanlık politikalarında olduğu gibi sağlık politikalarında da gelişen teknoloji esas alınacaktır.
Bugünkü sağlık teknolojilerine baktığımız zaman en çok üzerinde çalışılan alanın ilaçlar olduğunu görüyoruz. Ancak dürüst olursak ilaçları pek verimli kullanmıyoruz. Örneğin vücudumuzun sadece tek bir bölgesinde hastalık varken biz o hastalığı iyileştirmek için bütün vücudumuzu baştan aşağı ilaçla dolduruyoruz. Aldığımız haplar veya iğneler, gerekli gereksiz demeden bütün vücudumuza o ilacı ulaştırıyor ve bu yüzden kaçınılmaz olarak yan etkiler görüyoruz. Doğal olarak bir yeri iyileştirirken başka yerlere zarar veriyoruz, tıpkı bir şehrin sadece tek bir noktasında düşman varken bütün bir şehri bombalamak gibi.
Bu sorunu aşmak için bazı yöntemler geliştiriliyor elbette. Taşıdığı ilacı vücuttaki belirli bir noktaya götürmek üzere programlanmış “nanorobot” çalışmaları gayet güzel gidiyor. Bu konuda çalışan birçok bilim insanı var ve çok başarılı sonuçlar alıyorlar.
Bu nanorobotlar, kullanım alanına göre değişmekle birlikte basitçe, bir metrenin milyarda biri kadar küçültülmüş minik robotlardır. Belirli bir hastalık bölgesini tespit etmek ve müdahale etmek için üretilirler. Ayrıca sadece ilaç taşımak için değil, zarar verilmesi gereken yere zarar vermek için de kullanılabilirler.
Örneğin zararlı bakterilerin veya virüslerin neden olduğu bir hastalığa yakalandınız diyelim. Ancak vücudunuzun bağışıklık sistemi bunları yok etmeyi başaramadı. İşte burada belirli bir formu öldürmek için tasarlanmış katil nanorobotlar devreye girer. Bu küçük robotlar vücudunuzda dolaşır, zararlı organizmaları tıpkı bir asker gibi arar, bulur ve yok eder.
Vücudun belli bir noktasına ilaç götürmek için tasarlanan bir başka yöntem de manyetik yönlendirmedir. Bilim insanları bazı ilaçları manyetik güçten etkilenecek şekilde üretip vücutta istenilen herhangi bir noktaya, hatta beyin içerisinde ulaşılması en zor ve imkânsız gibi görülen en ince kılcal damarlara bile ulaşacak şekilde üretmeye başladılar ve denemelerde olumlu sonuçlar aldılar.
Bu teknolojiler teknokratik bir sağlık sisteminde doğal olarak daha hızlı ilerleyecektir çünkü diğer sistemde önemli olan sağlık alanında çalışan şirketlerin kâr etmesidir ve devlet de mecburen bu şirketlerin ürünlerini kullanmaktadır. Böyle bir arz talep ilişkisinde, nadir ve hassas hastalıklar fazla para kazandırmayacaktır. Şirketler şöyle düşünür: “Ürettiğim ilacı en fazla kişiye nasıl satarım? İlaç üretirken en ucuza nasıl mal ederim? Bunu maksimum kârla nasıl piyasaya sürerim? Yani örneğin bir boğaz iltihabı için 1 liraya bir antibiyotik hap üretmek varken ve bütün rakipler bunu böyle yaparken neden maliyeti 5 lira olan ve sadece hastalıklı bölgeye güdümlü bir ilaç üretelim ki?”
Hastalıklara ve sağlık alanına “kâr odaklı bir iş” olarak değil, maksimum fayda sağlanacak bir bilim olarak bakılmalıdır. Elbette bugüne kadar üretilen birçok ilacın kar odaklı şirketler tarafından üretildiğini görmezden gelemeyiz çünkü para önemli bir motivasyondur. Parasızlık kendisinden sürekli kaçınılan bir durumdur.
Ödül ve ceza sistemi ortadan kaldırılırsa yeterli verim sağlanamaz.
Bu yüzden teknokrat bakanlık ilaç geliştirme çalışmalarını büyük fonlarla desteklemelidir. Buradaki ince çizgi şudur, en çok kâr getirecek hastalık değil, tedavisi gereken her türlü hastalığa ilaç geliştirilmeli ve bu çalışmaları yapanlar ciddi paralar kazanmalıdır. Bu süreç işlerken Sağlık Bakanlığı, talep ettiği ilaçları maksimum özelliklerde talep etmelidir. Hatta ilaç ar-ge personellerini şirketlerden alıp daha yüksek ücretler ödeyerek ve daha da ileriye gidip satış kârlarından pay vererek bünyesine katmalıdır. Bakanlık, bizzat bu şekilde olaya müdahil olursa kâr odaklı şirketler de bu büyük fonlardan pay almak için daha gelişmiş ilaçlar üretecek, böylece serbest piyasanın verimliliği bozulmamış olacaktır.
Teknokrat bakanlığın üzerine yoğunlaşacağı en önemli alanlardan birisi de yapay zekâ odaklı teşhis yöntemleridir. (Yapay zekânın diğer fonksiyonlarına da ileride değineceğiz.)
Normalde bir hasta, doktora muayene olmak için gider. Doktor şahsi tecrübe ve bilgi birikimi ile bir karar verir, sonucunda da teşhis koyar. Bu durum çoğunlukla böyledir ancak bazı istisnai durumlar da vardır. Doktorlar da sonuçta insandır. Dünya üzerinde yer alan ve her gün güncellenen devasa tıp literatürünü kelime kelime ezberleyemezler. Bu yüzden teşhis koymakta bazen yanılabilirler. Bununla birlikte teşhis koymakta yanılmasalar bile başka uzmanlarında hastaya bakması, farklı farklı testlerin yapılıp, farklı şüphelerin üzerine çalışılması büyük bir zaman kaybıdır. Hastalık acil olabilir, teşhis edilmeye çalışılan süre içerisinde hasta hayatını kaybedebilir ya da kalıcı hasarlar oluşabilir. Hepsinden daha da kötüsü, hasta belirti göstermeyebilir. Doktora gelmeyebilir veya farklı belirtiler gösterebilir.
Vücudun bir yerinde çıkan hastalığın tamamen alakasız bir yerde ağrı olarak dışa vurumu, tıpta yaygın görülen bir durumdur. Diğer yandan çeşitli sebeplerle tedaviye gelmeyen veya belirtileri önemsemeyip hayatına devam eden kişilerde vardır ve devlet bu kişilerin sağlığını da düşünmek zorundadır.
Yapay zekâ teşhisi bu noktada çok önemlidir. Yapılan deneylere göre yapay zekâ neredeyse kusursuz denecek bir şekilde doğru teşhis koyabiliyor çünkü hem literatürde bulunan tüm tıbbi bilgiyi eksiksiz olarak biliyor hem de anlık olarak dünyanın her yerindeki yeni bulguları ediniyor. İnsanın gözünden kaçırdığı hiçbir şeyi gözden kaçırmıyor ve insanın bilemeyeceği her şeyi biliyor. Bu yapay zekâ doktorların elbette geliştirilmeye ihtiyacı var ve daha da önemlisi bu konuda en önemli mesele “sağlıklı veri girişi” meselesi.
Yapay zekâ binlerce doktordan daha hızlı düşünüp daha iyi analiz yapabilir ancak onun bu hızına layık bilgilere ulaşması gerekiyor. Bunun için hâlen bazı teknolojilerin geliştirilmesi ve hâlihazırda bulunan bazı teknolojilerinde bu sisteme entegre edilmesi lazım.
Örneklerle açıklayalım:
Bir hasta hastaneye girdiği anda kameralar aracılığı ile yapay zekâ hastayı izlemeye ve analiz etmeye başlayacak. Hastanın ateşi uzaktan lazerle ölçülecek. Yürüyüş tarzından ve duruşundan, yere bastığında yerdeki sensörlere yaptığı basınçtan veriler alınacak. Daha doktorun odasına gitmeden üç boyutlu taraması yapılacak ve vücudunda hemen tespit edilebilmesi mümkün olan tüm anormallikler tespit edilecek. Kas dokusu, yağ dokusu, organlarının çalışması, kemikleri veya varsa tümörleri, iltihapları tek tek analiz edilecek.
Doktorun odasına girmeden önce steril bir ortamda duracak ve birkaç saniyeliğine parmağını bir noktaya tutması, başını bir hazneye yaslaması istenecek.
Bugün doktorlar kapsamlı bir kan testi yapmak için 4-5 tüp kan alırlar ve bunların analizi saatler sürer ancak yapay zekâ, parmak ucunuzdan alacağı bir damla kanı saniyeler içerisinde analiz edebilir.
Esasında yapay zekâ işin kolay kısmı. Sonuçta sadece derin öğrenme ve analiz yapma yeteneğine sahip bir yazılımdan ibaret. Esas mesele yeterli veriyi sağlayacak test cihazlarını tasarlamak ve bunları yapay zekâya entegre etmek.
Bugün özel eğitimli köpekler, kanser veya enfeksiyon hastalarının kokusunu anlayabiliyorlar. Son derece hassas burunları ile koku moleküllerindeki en ufak bir değişimi bile fark edebiliyorlar. Ancak her hastane ve her hastalık için ayrı ayrı yüzlerce köpek eğitip insanları sürekli olarak koklatmak mümkün değil. Bunun yerine aynı işleri yapacak hassas koku sensörleri tasarlayıp bunları yapay zekâya entegre etmemiz gerekiyor.
Burada anlattıklarımız kulağa bilim kurgu gibi gelebilir ancak bu kitapta yazdığımız ve yazacağımız her konu üzerinde bilim insanlarının aktif çalışmaları vardır ve hiç şüphesiz ki gelecek bu teknolojilerin üzerine inşa edilecektir.
Sağlık konusunda sadece hastalık teşhisi ve ilaç tedavisi yeterli değil. Hastalık veya yaralanma ile hasara uğramış olan organlar ve dokularda gelişen teknoloji ile birlikte en hızlı ve güvenli yollarla yenilenecektir. Günümüzde bir insanın hasarlı organı, bir başka insanın organı ile değiştiriliyor ancak çoğu zaman bu organlar yeni vücutta kabul görmüyor. Vücudun yeni organı kabul etmesi için vücuda son derece zararlı olan baskılayıcı kimyasallar veriliyor. Üstelik bu organlar çoğunlukla ölü insanlardan alındığı için başarı ve verim oranı düşüyor. Ayrıca birçok insan, organ bağışına çeşitli nedenlerle karşı ve organ bulmak çok zor. Bu sebepler yüzünden günümüzde organ yetmezliğinden sayısız insan ölmektedir.
Oysaki yeni gelişen teknoloji sayesinde artık insanın bazı organları klonlanabiliyor. Üç boyutlu yazıcılarda yapay organ üretimi, bugün birçok bilim insanı tarafından deneniyor. Bu teknolojiye yapılacak yüksek yatırımlarla birlikte teknokrat bakanlık ülkedeki hastanelerin tamamına bu teknolojiyi sağlayacak ve organ hasarı sebebiyle ölen sayısız insanın hayatı kurtulacaktır.
Bu yapay organ meselesinin dayandığı “laboratuvarda hücre klonlama” tekniğinin sayısız avantajı vardır. Örneğin bugün sayısız insan kan kaybından ölmektedir. Doktorlar yana döne kan bağışlayacak insan arıyorlar ancak yetersiz kalıyor. Bu bahsettiğimiz teknoloji, “klon kan” üretimini de sağlayacak ve kan kaybından ölümler tarihe karışacaktır.
Biraz daha ileri süreçlerde, insanların tamamen kopmuş organlarının yeniden yapılıp hastaya nakledilmesi bile mümkün olacaktır.
Teknokrat bakanlığın en fazla üzerinde durması gereken konulardan birisi de genetik hastalıklardır. Artık genetik mühendislik sayesinde birçok hastalığı tedavi etmek mümkün hâle geldi ve dahası da geliyor.
Bakanlık, her yeni doğacak çocuğa daha anne karnındayken genetik terapi uygulamalı ve yeni neslin tamamen sağlıklı olmasını garantilemelidir.
Evlenmek isteyen çiftler de genetik analizden geçmeli ve daha henüz evlenirken doğum tedbirleri hazırlanmalıdır. Artık öjeni gibi vahşi uygulamalara gerek yok. Bizler çok daha üstün ve insancıl ıslah yöntemlerine sahibiz. Bu konudaki ahlaki kaygıları da yatıştırmak son derece mümkündür.
Bugün bir çocuk doğduğu zaman eğer hasta ise hemen tedavi altına alınır. Hepi topu bir kilo ağırlığında olan bir bebeğin tedavi edilmesi, kanında dolaşan bakterilerin öldürülmesi veya bağışıklık sistemini ayakta tutan hücrelerin ilaçlarla güçlendirilmesi, size ahlaki olarak yanlış geliyor mu? Hayır, bunlar olması gereken şeylerdir. Aynı şekilde henüz bebek anne karnından çıkmadan birçok hastalığı tespit edip engelleyebiliriz. Genetik mühendislik bize bu kapıyı açtı.
Gelecek nesillerin daha sağlıklı, daha güçlü, daha estetik, daha zeki olması için yapılacak olan çalışmalar bugün birçok insana ürpertici gelse de gelecekte bu hizmetten yararlanmak için herkes sıraya girecektir.
Ufkunuzu geniş tutun. Orta Çağ’da bir insanı ameliyat etmek, içini açmak, en büyük günahlardan ve yanlışlardan sayılıyordu. Daha da öncesinde hasta doğan bir çocuğu tedavi etmek çok büyük bir yanlış olarak görülüyordu. Ancak zaman geçti, insanların ufku açıldı ve bizi daha sağlıklı yapacak olan teknolojiler benimsedik. Genetik mühendislik de aynı şekilde geleceğin gayet sıradan bir tıbbi uygulaması olacaktır. Bağışıklık sistemini oluşturan hücrelerimizi, aşı yolu ile geliştirmek nasıl normalse genetik mühendislik ile geliştirmek de aynı şekilde normal kabul edilecektir.